Paraşüt açılmadı – Aksiyon dergisi 10-06-2000

Paraşüt”‘ açılmadı!
Kamuoyu günlerdir Gaziantep’teki paraşüt operasyonuyla çalkalanıyor.
Devletin kasasından 500 trilyona yakın paranın ilkokul mezunu aynı zamanda
da bir dönem otobüs muavinliği yapan biri tarafından çalınması kafaları
oldukça karıştırdı.

Paraşüt"’ açılmadı!

MEHMET BARANSU
Sayı: 288/ Tarih : 10-06-2000
Kamuoyu günlerdir Gaziantep’teki paraşüt operasyonuyla çalkalanıyor.
Devletin kasasından 500 trilyona yakın paranın ilkokul mezunu aynı zamanda
da bir dönem otobüs muavinliği yapan biri tarafından çalınması kafaları
oldukça karıştırdı.
Yasin Altınbaş adlı hayali ihracatçıya cumhurbaşkanı tarafından üstün
hizmet madalyası verilmesi, yaptığı hayırlardan (!) dolayı vali tarafından
ödüllendirilmesi, yolsuzluğa bir çok bürokratın isminin karışması,
dikkatleri bu noktaya çevirdi. Aksiyon Dergisi olarak olayın ilk ortaya
çıktığı günü, kimin ne derece sorumlu olduğunu ve bu operasyonun nerelere
kadar gidebileceğini inceledik.

Paraşüt operasyonu adı verilen olayın ilk ortaya çıkması M. Salih Keskin
adında bir kişinin Gümrükler Genel Müdürü Fethi Şahin Horoz’a göndermiş
olduğu ilk ihbar mektubuyla ortaya çıkıyor. Keskin, mektupta, Yasin
Altınbaş’ın ismini vererek, bu şahsın muz, çay, şeker, mazot, pirinç gibi
bir çok maddenin kaçakçılığını yaptığını belirtiyor. Malların Suriye’den
Irak’a gönderilme imkanı varken, Suriye’den gelen malların Türkiye’den
Irak’a gönderildiğini ve bunun da bu malların Türkiye’de kalacağı anlamına
geldiğini ihbar ediyor. Kaçakçıların kullanmış olduğu yöntem mektupta
ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor. Keskin, gümrük yetkililerinin de bu
kaçakçılıkta işbirliği içinde olduğunu belirtiyor. Mektubunda bir çok isim
veriyor.

İhbarlar dizisi

Bu konuyla ilgili ikinci ihbar mektubu yine gümrük müsteşarlığına
yazılıyor. 15 Şubat 2000 tarihinde bu kez Mersin Ziraat Odası Başkanı
Salih Ongun, aynı konuyla ilgili ihbar yapıyor. Ongun’un mektubunda da
hemen hemen aynı bilgiler yer alıyor. İhbarlar bununla sınırlı kalmıyor,
mart ayında M. Salih Keskin imzalı ihbar mektupları birbiri ardısıra bir
çok bakanlığa gönderiliyor. Mektup, 6 Mart ve 3 Şubat tarihlerinde
dördüncü kez gümrük idaresine geliyor. Mart ayı içerisinde Maliye
Bakanlığı ve Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığına da iki kez bu ihbar
mektubu gönderiliyor. Anamur’dan gönderildiği söylenen mektuplardaki isme
ise bir türlü ulaşılamıyor.

Maliye’ye, Hazine’ye ve Gümrük’e gönderilen tüm ihbar mektuplarına
ulaştık. M. Salih Keskin imzalı bu mektuplarda dikkati çeken en önemli
özellik, hepsinin aynı ifadeleri taşıması. Yalçın Altınbaş’ın kardeşi
Mustafa Altınbaş’ın bu ihbarı yaptığı da şu günlerde çok ciddi olarak
konuşuluyor.

Bu ihbarlardan sonra gümrük teşkilatı konuyu inceleme altına alıp, 9 Mart
2000 tarihinde firmanın muz ithalatı yaptığını söylediği depolarını
mühürlüyor. Aynı zamanda kanunsuz olmasına rağmen, Irak ve Suriye’ye
transit işlemlerinin durdurulduğunu bildiriyor. Dışişleri Bakanlığı ile
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’na da ithalata ilişkin yazı yazılıyor ve
eldeki tüm bilgilerin bakanlığa iletilmesi isteniyor. Firmanın
beyannamelerini incelemek üzere de iki kontrolör görevlendiriliyor.
Gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler, bu ihbarın
kendilerine geldiğini ve gerekli mercilere ilettiğini söylüyor. Fakat bu
kadar önemli bir konu tam 4 ay önce ihbar edilmesine rağmen, kamuoyu tüm
tutuklamaları, baskınları, beyannamelerin alınmasını, İçişleri
Bakanlığı’nın görevlendirmiş olduğu bir ekip tarafından öğrendi. Bakanın
bu kadar önemli bir konuda olayın sonuna kadar gitmesi gerekirken, havale
ettim demesi pek de tutarlı görünmüyor.

Maliye ve Hazine Dış Ticaret Müsteşarlıklarına da ihbar mektubu gitmesine
rağmen konunun neden incelenmediği merak edilen bir diğer konu. Bu
konularla ilgili olarak kendilerine ulaşmaya çalışmamıza rağmen, Tunca
Toskay ve Sümer Oral’dan bir açıklama alamadık. Tüm gözlerin gümrüğe
çevrilmesinden dolayı, Maliye ve DTM’nin açıklama yapmaktan çekindikleri
ve olayı gümrük ekseninde götürmeye çalıştıkları da iddia ediliyor. Maliye
Bakanı Sümer Oral, gazeteci Yalçın Bayer’e; kendilerine ihbar mektubunun
gelmediğini söylemiş. Fakat ihbar mektuplarına bakıldığında, 9 Mart
tarihinde Maliye Bakanlığına da ihbarın gittiği görülüyor.

Beş kademeli soygun

Paraşüt operasyonunda 5 ana unsur kullanılarak soygun gerçekleştirilmiş.
Bunlardan ilki, teşvik sistemi. Serbest Bölge Uygulaması, Sınır Ticareti,
Dahilde İşleme Rejimi ve Transit Rejimi ihlal edilerek bu paralar
hazineden çekilmiş. Olaya bakıldığında bir numaralı sorumlu olarak Hazine
ve Dış Ticaret Müsteşarlığı görülüyor. Çünkü, Altınbaş Holding, sarartıp
ihraç etmek kaydıyla 3 bin ton muz için değil, tam 3 milyon ton muz için
izin almış. Bu izin Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından verilmiş. Devlet
Planlama Teşkilatı’ndan da teşvik belgesi çıkartılmış.

Holding’in kaçakçılık yapmak amacıyla inşa ettiği tesislere bakıldığında,
bu teşvikler sayesinde inşa edildiği anlaşılıyor. Dahilde İşleme İzin
Belgesi denen belge de Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından veriliyor. Bu
belgeyi alan firmaya, devletin bütün kurumları gerekli kolaylığı sağlıyor.
Kolaylıktan kasıt; tüm kurumların firmaların işlemlerini yapmak zorunda
olmaları. Altınbaşlar da Dahilde İşleme Belgesi almışlar. Dahilde İşleme
Belgesi, sadece kumaşı elbise yapacak şirketlere verilmesine rağmen, çay
ve şeker ithalatına bile verilmiş. Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın bu
davranışı, adeta kaçakçılığı teşvik etmiş.

İzin belgeleri

Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın vermiş olduğu üç izin belgelesini elde ettik.
Muz ve çay operasyonuyla ilgili olarak verilen izin belgelerinde oldukça
çarpıcı rakamlar yer alıyor. Dış Ticaret Müsteşarlığı, Altınbaş Holding’e
muz operasyonuyla ilgili olarak 1 milyon 800 bin dolarlık izin vermiş. Çay
ithalatı için ise 425 bin dolarlık bir izin verilmiş. Bu izinlerden ilki 9
Haziran 1999, diğer ikisi ise 11 Ocak ve 22 Şubat 2000 tarihlerini
taşıyor.

Bu olaylarda soru işaretlerinin yöneldiği diğer bir kurum Devlet Planlama
Teşkilatı. DPT de, Altınbaş Holding’e sarartma tesisi için izin vermiş.

Bu izinlerin anlamı ise şu; firmanın bütün işlemleri, hiç bir zorluk
çıkartılmadan yapılacak. Bu teşvik ve izin belgelerinin bir diğer anlamı
ise tesislerin ve makinaların yenilenmesi gerektiğinde kolaylık sağlanması
ve firmadan hiç bir vergi alınmaması. Mehmet Keçeciler bu konudan oldukça
şikayetçi. "Devletin iki önemli kurumu izin vermişler. Kanunen de
yapacağımız hiç bir şey yok. Bu iki kurumun vermiş oldukları belgelere
uymak zorundayız".

Keçeciler, paraşüt operasyonuyla ilgilerinin olmadığını belirtmek için,
ithal izin belgelerinde yapacağımız bir şey yok derken, Transit
İşlemleri’ndeki sorumluluklarını gizlemeye çalışıyor. Altınbaş Holding,
Suriye’den ithal ettiğini söylediği malları, Irak’a göndermek istiyor.
Güzergah olarak da Suriye-Türkiye ve Irak rotasını çiziyor. Oysa muzlar
Suriye’den direkt Irak’a da gönderilebilir. Altınbaşlar, çayı, muzu,
şekeri, pirinci, mazotu Irak’a değil de Türkiye’ye sokmak istedikleri
için, bu yöntemi kullanmışlar. Transit işleminde hiç bir vergi alınmadığı
için, Türkiye’ye sokulmak istenen mallar, Irak’a gönderiliyormuş denerek
vergiden muaf tutulmuş. Suriye’den Irak’a muzların gitme olanağı varken,
gümrük, kaçakçıların bu oyununu es geçmiş. Yani Transit Rejimi ihlal
edilmiş. Tabii Türkiye’de kalan muzların, nasıl Irak’a geçmiş gibi
gösterildiğini de unutmamak gerekiyor. Hangi gümrük yetkililerinin buna
onay verdiği, malları Irak’a gitmiş gibi gösterdiği de açıklanmalı.

Vergisiz tatlı "kazanç"

Bu konuda kamuoyunda pek fazla ismi gündeme gelmeyen diğer bir kurum ise
Maliye Bakanlığı. Maliye Bakanlığı da olayda en az İthal İznini ve Dahilde
İşleme İzin Belgesini veren Dış Ticaret Müsteşarlığı kadar işin içinde
görünüyor. Paraşüt Operasyonunu yürüten savcı Talat Şalk; Altınbaşlar’ın
devletten yaklaşık 500 trilyona yakın para aldığını söylemişti. Bu kadar
yüksek miktarda devletten Katma Değer Vergisi alan bir firmanın, devlete
neredeyse yok denecek kadar az vergi vermesi de oldukça enteresan. Maliye
yetkilileri kimin vergi mükellefi olup olmadığını, ne kadar vergi vermesi
gerektiğini çok iyi bilen bir kurum. Bu konuyla ilgili görüştüğümüz eski
bir maliye bürokratı bizlere ilginç açıklamalarda bulundu. "Bu mallar
firmanın depolarına girdiği zaman hiç mi fatura, irsaliye kesilmedi?
Yeminli mali müşavir bunları bilmiyor muydu? Maliye, depoya ne kadar mal
gittiğini inceleyip, kendi bölgesindeki bu şahsın vergi mükellefi olduğunu
anında tesbit edebilir. Bir firma, ben holdingim diyor ama hiç devlete
vergi vermiyor. Trilyonlarca lira devletten para alıyor. Maliye holdingim
diyen bir kurumun vergi vermemesini nasıl açıklıyor? Bölgenin en önemli iş
adamı olduğu söylenen kişi nasıl vergi vermez?" Son operasyonda neden
Maliye Bakanlığı’nın da soruşturulmadığı merak konusu. Altınbaş, vurgunu,
teşvik ve vergiden yapmasına rağmen, soruşturma aşamasında bu kurumun
devre dışındaymış gibi gösterilmesi de oldukça garip.

Yapmış olduğu hayali ihracat sonucu devletten trilyonlarca katma değer
iadesi alan Altınbaş, Gaziantep’te vergi yükümlüsü olduğu iki fabrika için
vergi ödememiş. Altınbaş’ın Nizip İlçesi’ndeki Altınbaş Yağ Fabrikası 1998
ve 1999 yıllarında zarar ettiği belirtilerek vergi ödememiş. 1998’de 9
milyar 670 milyon lira kurumlar vergisi ödeyen Doğal Salça Fabrikası ise
1999’da gelir ve giderini eşit göstererek vergi ödemekten kurtulunmuş.

Sarı muzu sarartmak!

Konuyla ilgili bir ihmal de Tarım Bakanlığı tarafından yapılıyor. Tarım
Bakanlığı Altınbaşlar’a, muz sarartma işlemi için ithal izni vermiş. Muz
sarartma işlemi diye bir şeyin olmayacağı oldukça açık. Çünkü muz,
sararmadan ithal edilip olgunlaştırılabilir. Sararmış bir muzun tekrar
sarartılacağı gibi bir iddiada bulunmak, pişmiş yemeği tekrar pişirmeye
benziyor. Altınbaşlar ithal izinlerini de bir haftada almışlar.
Sanayicilerin ithal izinlerini almak için iki bazen de üç ay beklemek
zorunda kalmalarına rağmen, bu ithalata kısa sürede izin verilmesi
düşündürücü. Tarım Bakanlığı’nın yapmış olduğu sorumsuzluk bununla da
sınırlı değil. Altınbaş Holding’e muz ithal yetkisini veren Tarım
Bakanlığı eski Müsteşar Yardımcısı Şahin Cengiz. Altınbaş gibi Gaziantep
Nizipli olan Şahin Cengiz’in bir seferde 4 bin 560 ton muz ithal iznini
nasıl verdiği merak edilen bir diğer konu.

Görüldüğü gibi bu büyük vurgunun sadece 2-3 küçük taşra gümrük müdürü ve
birkaç küçük memurla yapıldığını açıklamak oldukça komik görünüyor.
İlkokul mezunu, otobüslerde muavinlik yapan birinin devletin hazinesini
300 trilyon dolandırmasını basit bir olay olarak değerlendirmemek
gerekiyor. Bu vurgunun yıllardır planlı bir şekilde uygulandığını görmek
lazım. Olayın boyutlarının Ankara’ya kadar uzandığı da artık gün gibi
ortada. Devleti temsil etme durumunda olan kurumların ve makamların,
skandaldaki pozisyonlarını, varsa ihmallerini veya verdikleri mücadeleyi
bir an önce açıklamaları gerekiyor. Ankara’da yapmış olduğumuz incelemeler
sırasında almış olduğumuz izlenim bu konunun da kapatılacağı yönünde.
Dileriz bu gerçekleşmez